20 Nisan 2008 Pazar

Neden Kaynaştırma?

Türkiye'nin, daha imzaya açıldığı gün, yani 30 Mart 2007 tarihinde imzalayarak taraf olduğu ve kabul ettiği Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi 3 Mayıs 2008 tarihinde BM nezdinde yürürlüğe girdi.Sözleşmenin tüm metninin bulunduğu sayfanın linki aşağıda :

Türkçe metin

İngilizce metin

(Not: Türkiye Cumhuriyeti olarak 4 Aralık 2008 tarihinde kabul edilen sözleşme, 14 Temmuz 2009 tarihinde 7 aylık bir aradan sonra nihayet Resmi Gazete'de yayınlandı ve yürürlüğe girdi. Seçmeli protokolün onayı için hala bekliyoruz. 15.07.2009)

Bu döküman neden önemli? Çünkü uluslararası düzeyde, engelli insanların haklarını açık, net ve kapsamlı bir şekilde koruyan, ve imzalayan ülkeleri hukuken bu kurallara uymakla sorumlu tutan ilk belge. Bu belge, imzalayan devletlere, sadece engelli insanlara ayırımcılık yapılmamasını sağlama sorumluluğunu vermekle kalmıyor, bunun yanısıra, engelli insanların haklarını sağlamak, korumak ve teşvik etmek sorumluluğunu da büyük bir açıklıkla veriyor, ve devletin engelli insanların toplumda gerçek eşitliği yaşayabileceği bir ortamı yaratmaya yönelik atması zorunlu adımlarını da detaylı bir şekilde tanımlıyor. Üstelik bunun gerçekleşme sürecini de monitör edeceğini söylüyor. Bu belgeyi imzalayarak, devletimiz de bu sorumluluğu aldı. Önümüzdeki yıllarda bunun etkilerini yoğun şekilde göreceğiz.

Peki Neden Kaynaştırma?

Çünkü herkes kendisi için en uygun eğitimi alma hakkına ve bu eğitim sürecini, içinde bulunduğu toplumun tam ve anlamlı bir üyesi olma özelliğini en az kısıtlayan ortamda alma hakkına sahiptir. Engelli çocuğun bunu başarması için gereken tüm desteği sağlamak devletin ve eğitim kurumlarının görevidir.

Kişisel olarak, engelli-engelsiz ayırımı gözetmeden, çıtayı her zaman yüksek tutmaktan yanayım, beklentilerinizi ne kadar sınırlarsanız ulaşacağınız yer de ancak oraya kadar olacaktır. The Sky Is The Limit :) Zaman zaman şu anda neredeyiz, seneye nerede olmak istiyoruz diye durup düşünürseniz ve hedeflerinizi buna göre belirlerseniz, hem gerçekçiliği korumak hem de çıtayı hep bir adım ileri çekmek mümkün olabilir. Ama beklentiler ve rol modeller burada çok önemli. Dolayısıyla, evet, bence içinde bulunduğu ortam onu elinden gelenin iyisini yapmaya teşvik etmeli, etrafındaki rol modelleri de onu buna teşvik etmeli, yani hele ki bizim çocuklarımız gibi gözlem ve taklit yoluyla öğrenen çocukların entegre bir ortamda olması (elbette ki gereken bireysel desteklerin de olmasi şartıyla) en idealidir. Bu çıta sadece engelli oğrencilerin eğitildigi bir ortamda ister istemez düşük kalacak, öğretmen illa ki sınıfın ortalamasını korumak zorunda kalacaktır.

Her engel grubunu ayrı eğitim kurumlarına almanın çok yanlış olduğunu en az 20 yıldır artık tüm dünya biliyor. Görme, işitme, zihinsel, fiziksel engellilerin hepsinin, tüm çocukların kaynaştırma eğitimi alması gerektiğine inanıyorum. Gerekli destekle, her ne engele sahip olursa olsun, tüm çocuklar kaynaştirma eğitimi alabilir, bunun mümkün olduğu sayısız tecrübe ile sabit. En az 1/5 oranında (1 engelli çocuğa en az 5 engelsiz çocuk) bir sınıfta eğitim görmesi ve ayrıca bireysel eğitimle desteklenmesi en doğrusu. Gerekli destekle her türlü engele sahip, tüm çocuklar kaynastırma eğitimi alabilir, bunun mümkün olduğu sayısız tecrübe ile sabit. Bizim okulumuzda 6-8.sınıflar öğrenci birliği başkanı seçilen çocuk görme engelli. Tüm 6,7 ve 8.sınıfların oylarıyla seçildi. Diğer adaylarla kıran kırana bir seçim yaşadı ve bileğinin hakkıyla seçildi. Bu deneyimin en çok kimi zenginleştirdiğini bilmiyorum; bu başarıyi elde eden pırlanta gibi bu çocugu mu, onu engeliyle değil taşıdığı değerlerle görebilen bir okul dolusu öğrenciyi mi, okullarında bu ortamı yaratan ve besleyen öğretmenler ve okul yöneticileri mi, yoksa çocuklarının ne denli önemli değerleri içselleştirdiğini gururla izleyen tüm anne-babalar mı? Hepsi, hepimiz kazandık.

Bir çocuğun kaynaştırma eğitimine alınabilmesi için belli bir düzeyi tutturması gerekliliği veya belli bir tarz engelli olmasının gerekli olduğunun varsayılması ya önyargılardan ve/veya eldeki imkanların kısıtlılığından kaynaklanıyor bence. Bazen çocuk şu aşamayı geçsin öyle kaynaştırmaya başlasın gibi neredeyse 800m engelli koşu yaptırıyorlar. Ama zaten bu çocuk şu anda sınıf arkadaşıyla birebir aynı düzeyde bile olsa nasılsa ileride makas açılacak, o halde zaten kendi hızında geçecegi bu aşamaları bir engel gibi dikmenin ve aileleri korkutmanin ne alemi var diye insan soruyor haliyle.

Yukarıda konuştuklarımız işin biraz teorik kısmı, doğru yapılan bir kaynaştırma eğitiminin en doğru yöntem olduğuna yürekten inanıyorum. Ancak işin bir de realite kısmı var. Çocuğu sadece sınıfta bir sıraya oturtup, ilave bireysel eğitim desteği olmadan, diğer çocuklara ve ailelerine yönelik psikolojik destek verilmeden, sınıf öğretmenini bu özel çocukla yapayanlız bırakan ve sonra da başarısızlık yaşanınca, ben biliyordum olmayacağini diyen bir sistem yerine, sizi adam yerine koyan ve çocuğun bireysel gelişimiyle ilgilenen bir özel eğitimi tercih eden anneleri de çok iyi anlıyorum.

Ama bizler bu işin öncüleriyiz. Sistemi sürekli zorlamalıyız. Benim oğlumun okula başlayacağı dönemlerde size acıyan okul alırsa alıyordu, o kadar. O dönemde dahil olduğum vakıf bünyesinde, bir daire başkanı ile beraber çalışmalar yaptık ve Milli Eğitim Şura'sında kaynaştırma eğitimi için karar alınmasını sağladık. Günlerce ABD'deki engelli haklarını düzenleyen kanun üzerinden çalışmalar yaptık, rapor hazırladık ve Ankara'da sunulup Şura'dan geçmesini sağladık. Bu günkü alt sınıflar, kaynaştırma programları, Ram raporları, BEP'ler ve özel eğitim desteklerinin başlangıcı o karardır. Şimdiki ailelerin de kendilerine verilen hakları çok iyi kullanması ve Ram'ları ve okulları zorlayarak kaynaştırma eğitiminde ısrarcı olması gerektiğine inanıyorum. Aileler olarak sadece adı kaynaştırma olan uygulamaları reddedip, daha iyi bir eğitime hakkımız olduğunu anlatmamız gerekli. Bizim jenerasyon bu kapıyı açmayı başardı, yeni bebekler, yeni aileler uygulamayı ilerletecek ve mükemmelleştirecek. Biz bunun hakkımız olduğuna inanıp talep edersek başarırız, verilenle yetinirsek değil.

Tüm çocuklarımızın hak ettikleri en iyi eğitimi aldıkları günleri de görmek dileğiyle.

Gün Osborn
Nisan 2008

1 yorum:

pete dedi ki...

Çok sagolun

pete